Merve iki yıldır İstanbul’da yaşıyor. Basit zevkleri olan biri ya da kendini böyle görüyor.. Savruk düşünceleri var kafasında. Aynı anda bir çok işle ilgilendiği için dizginlediğini düşünüyor bu bir türlü sonuca vardıramadığı savruk düşüncelerini. Yaklaşık 1 ay önce aldığı ilk müzik aletiyle müzik yapmaya başlamıştı Merve.
Az stresli bir uçak yolculuğundan sonra bir kaç ayını geçireceği Marsilya’ya vardığında elinde tuttuğu ve ilk sayfasında "yalnız olmadığımı biliyorum. Konuşmasam da beni duyan birileri olmalı " yazan defterini çantasına koydu.
Marsilya’daki ilk gecesinde o kadar yorgundu ki hemen odasina cekildi. O gece rüyasında, tonlari surekli degisen mekanik sesler duyuyordu. Sabaha karşı uyandığında rüyasında duyduğu sesleri tekrar duymaya başladı. Bir süre bu mekanik sesleri dinlemeye ve anlamaya çalışırken yeniden uyuyakaldı. Uyandığında, yeteri kadar dinlenmiş hissetmiyordu kendini. Sextant et plus ülkesinin kraliçesi Veronique, Merve ve İzmir’deki haber alma teşkilatının başı olan arkadaşı Gökce’yi beraber çalışacakları atölye bölümüne götürecekti o gün. Hemen yataktan kalkmak zorunda kaldı. Veronigue, Gökçe ve Merve`yi kaldıkları Villadan aldı ve atölyeye doğru yürürlerken, en ufak bir boşluk bırakmadan duvarları graffitiler ile doldurulmuş bir otoparktan geçtiler. Merve bu sırada sabaha karşı duyduğu sesleri tekrar duymaya başlamıştı.
Birkaç gün boyunca bu tuhaf mekanik sesleri hiç duymayan Merve, Gokce’yle gittikleri şehir merkezindeki telefoncuda, bir standdan kendisine “ Merhaba” diyen, gerçeğinden oldukça büyük bir fotoğraf makinasi ile karşılaştı. İlk bakışta kullanılamayacak kadar büyük olan bu fotoğraf makinasının reklam amaçlı üretilmiş olabileceğini düşündü. Kendisine birkaç kere daha “merhaba”, “nasılsın Merve?” gibi cümleler kurmasıyla durumun garipliğinden ürkerek standa sırtını döndü Merve ve şaşkınlığını kimsenin farketmemesi için baska şeylerle ilgilenmeye başladı. Gökçe`nin işinin çabuk bitmesini umarken o devasa fotoğraf makinesinin bir hayal ürünü olup olmadığını geçiriyordu aklından. Gökçe’ye hiçbir şey söylememesi gerektiğine karar verdi., Gökçe’nin işi bitip telefoncudan çıktıklarında, Merve’nin yüzünde tuhaflıktan mı yoksa mutluluktan mı, tam olarak anlaşılamayan bir gülümseme vardı.
O günden sonra sürekli o ilk sabah duyduğu mekanik sesleri duymaya devam eden Merve aklından bir türlü çıkaramadığı fotoğraf makinasının resmini çizmeye çalıştı. Aynı hafta diğer arkadaşlarının da Marsilya’ya gelmesiyle, duyduğu mekanik sesleri ve konuşan fotograf makinesini bir süreliğine unuttu. Artık akşamları, kaldığı evin bahçesinde delirip delirmediğini düşünmeden keyifli günler geçirmeye başlamıştı.
Merve ve arkadaşları bir akşam hep beraber bahçede otururlarken çok yakından gelen bazı müzik sesleri duymaya başladılar. Merve yemekten sonra müzik seslerinin La Frishe’in içindeki bir konserden gelip gelmediğine bakmak için evin bahçesinden çıkıp otoparktan geçti. Burada boylari yaklaşık 1,5-2 metre olan 2 robot ile karşılaştı. Robotlardan biri telefoncudaki fotoğraf makinasıydı. Ayağında pembe tavşan terlikleri vardı. Diğeri ise üzerine rengarenk vidalar serpiştirilmiş çikolatalı bir çöreğe benziyordu. Adları Prelavage ve Lavage olan bu iki robot ile sohpeti sırasında, bu acayip durum karşısındaki rahatlığından olsa gerek, ara ara şaşkınlık yaşıyordu. Çörek şeklinde olan Lavage`ın Marsilya`daki tüm graffitileri yaptığını ve Prelavage`ın kafasini oluşturan dev fotoğraf makinesi ile de hem bu grafitileri belgelediğini hem de Marsilya`nın hemen her yolunda, kimi zaman tek kimi zaman çift olarak etrafa savrulmus terliklerin fotoğraflarını çektiğini öğrendi. Sonra bu iki robota karşı kendini daha da yakın hissetti. Uzun süre sohpet ettikten sonra konserin var olup olmadığına bakamadan villaya geri döndü.
Merve robotlarla karşılaşmasının ardından hemen hemen her gününü onlarla birlikte geçirmeye başlamıştı Arkadaşları, özellikle haber almada uzman olan Gökçe ve gözlüğünü çıkarttığında kuşa dönüşebilen ve insan olduğu zamanlarda tüm kuşlarla iletişim kurabilen Borga`nın birşey anlamasın diye uğraş vermesi gerekiyordu. Onlara belli etmemek için odasından cok nadir çıkıyordu. Robotlarla konuşmalarını duymamaları için de müzigin sesini olabildiğince açiyordu.
Merve, yaptığı ve vasat olarak nitelendirdiği müziğini robotlarla paylaşıyor ve onların kendi müziğini sıkılmadan dinlemelerine bayılıyordu. Onu sürekli mutlu etmeye çalışmaları Merve`nin iyi hissetmesine ve rahat davranmasına sebep oluyordu. Ancak İstanbul`a dönüş vaktinin yaklaştığını düşünmeye başladığında içini saran huzursuzluğa ve endişeye bir türlü engel olamıyordu.
Merve robot arkadaşlarıyla birlikte olamadığı zamanlarda, İstanbul`da yaşayan ve dünyadaki tüm kahve ağaçlarına mahsul vermesi için direktif verip onları motive eden arkadaşı Yiğit ile internetten sohpet ediyordu. Yaşadıklarını Yiğit’e anlatmak istemesine karşın kendisine inanmayacağından hatta delirdiğini düşüneceğinden endişe ediyor, sessizlik içinde kalıyordu.
Huzursuzluk ve mutluluk duygulari arasinda kalmadığı günlerden birinde, Yiğit’e mutluluğun sadece paylaşıldığı zaman gerçek olduğunu söyleyebildi.. Bunu söylerken “Şu an yaşadığı mutluluğunu ve sebeplerini, ne bir insana anlatacak cesareti ne de anlatmayı düşünecek kadar delirmiş bir beyne sahip olduğunu” geçiriyordu içinden.